A person sitting alone in a corner, evoking themes of solitude and emotion.
, , , ,

Anksiyete Kavramı ve İki Farklı Terapi Ekolünden Bakış

Anksiyete kavramı, psikoloji bilimi içinde farklı kuramlarla ele alınmış ve çeşitli bakış açılarıyla açıklanmaya çalışılmıştır. Bu yazıda, psikanalitik terapi ve bilişsel davranışçı terapi ekollerinin anksiyeteye bakış açılarına yer verilecektir.


Bazen önemli bir işin hazırlık aşamasında, bazen hoşlanmadığımız ancak bulunmak zorunda kaldığımız ortamlarda, bazen kendimizi ifade etmemiz gereken durumlarda ya da beklenmedik anlarda yoğun bir duygusal deneyim yaşayabiliriz. Son yıllarda günlük dilimize de yerleşen ve “kaygı bozukluğu” kavramıyla örtüşen bu duygusal yoğunluk, psikoloji literatüründe “anksiyete” olarak adlandırılmaktadır.

Kaygı, insan gelişiminin doğal bir parçasıdır. Kişinin günlük yaşamda karşılaşacağı sorunlarla baş edebilmesi ve olaylara hazırlıklı olması için işlevseldir. Ancak, anksiyete kişinin yaşamını olumsuz etkileyen, yoğun panik ve korku hissiyle kendini gösteren bir durumdur. Kaygı; fizyolojik, duygusal ve bilişsel boyutlarıyla bireyi etkileyebilir. Örneğin, okul ya da iş yerinde bir sunum öncesinde hissedilen aşırı terleme, hızlı kalp atışı, mide bulantısı, iştahsızlık ve uyku problemleri, anksiyetenin fizyolojik belirtilerine örnek olarak gösterilebilir. Duygusal açıdan, bireyler aşırı kaygı durumunda şaşkınlık, tetikte olma hali ve özgürlük hissinden yoksunluk gibi deneyimler yaşayabilir. Bilişsel düzeyde ise dikkat dağınıklığı, hafıza sorunları ve düşünceleri kontrol edememe gibi etkiler görülebilir.

Anksiyete kavramını daha iyi anlamak için “korku” ile farkını da vurgulamak gerekir. Korku, somut bir tehdide karşı hissedilen yoğun bir duygudur. Kaygı ise belirli bir nesneye bağlı olmayan, sebebi tam olarak belirlenemeyen bir duygusal durumdur. Örneğin, vahşi bir hayvanla karşılaşan kişinin hissettiği duygu korkuyken, geleceğe dair belirsiz bir endişe kaygı olarak adlandırılır.

Kaygı bozuklukları, psikoloji literatüründe geniş bir araştırma alanına sahiptir. DSM-5 (APA, 2013), kaygı bozuklukları kapsamında dokuz farklı bozukluğu tanımlamaktadır: ayrılma kaygısı bozukluğu, seçici konuşmazlık, özgül fobi, sosyal kaygı bozukluğu (sosyal fobi), panik bozukluk, agorafobi, yaygın kaygı bozukluğu, madde/ilaçla tetiklenmiş kaygı bozukluğu ve diğer tıbbi durumlara bağlı kaygı bozukluğu.

Anksiyete kavramı, psikoloji bilimi içinde farklı kuramlarla ele alınmış ve çeşitli bakış açılarıyla açıklanmaya çalışılmıştır. Bu yazıda, psikanalitik terapi ve bilişsel davranışçı terapi ekollerinin anksiyeteye bakış açılarına yer verilecektir.

Psikanalitik Terapi Ekolünden Anksiyete Kavramına Bakış

Psikanalitik kuram, anksiyete kavramını ortaya atan ve geliştiren ilk kuramlardan biridir. Sigmund Freud, anksiyeteyi bireyin içsel çatışmalarının bir sonucu olarak değerlendirmiştir. Freud’a göre anksiyete; id, ego ve süperego arasındaki çatışmalardan ve bireyin iç ve dış dünyadan gelen uyaranlara verdiği tepkilerden kaynaklanmaktadır. Freud, anksiyeteyi üç boyutta ele almıştır: gerçek kaygı, nevrotik kaygı ve ahlaki kaygı. Nevrotik ve ahlaki kaygılar, bilinçdışı süreçlerle ilişkilendirilmiştir.

Psikanalitik kuramın bir diğer önemli ismi Karen Horney, anksiyeteyi çocukluk döneminde kimlik arayışının engellenmesiyle ilişkilendirmiştir. Freud’a göre anksiyete, bireyin içsel dürtülerine karşı geliştirdiği bir korku sonucunda ortaya çıkarken, Horney’e göre bireyin engellenmiş dürtüleri karşısında hissettiği korku ile ortaya çıkmaktadır.

Psikanalitik terapi, bireyin bilinçdışı çatışmalarını keşfetmesini ve anlamlandırmasını hedefler. Anksiyete ile çalışırken, bireyin içsel çatışmalarını belirleyerek bunları çözümlemeye odaklanır. Ancak, psikanalitik terapinin uzun soluklu ve derinlemesine bir süreç olduğu, bu nedenle terapist seçiminin özenle yapılması gerektiği unutulmamalıdır.

Bilişsel Davranışçı Terapi Ekolünden Anksiyete Kavramına Bakış

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), günümüzde en yaygın kullanılan terapi ekollerinden biridir ve deneysel yöntemlere dayalıdır. Albert Ellis’in 1950’li yıllarda geliştirdiği bu ekol, Aaron T. Beck’in katkılarıyla yeni bir boyut kazanmış ve modern psikolojide önemli bir yer edinmiştir.

BDT, bireyin düşünce, duygu ve davranışlarını bir bütün olarak ele alır. Düşüncelerin duygular ve davranışlar üzerindeki etkisini vurgulayarak, bilişsel çarpıtmaları ve işlevsiz düşünce kalıplarını değiştirmeyi amaçlar. Anksiyete konusunda BDT, bireyin kaygı yaratan düşüncelerini belirleyip bunları daha işlevsel düşüncelerle değiştirmeye odaklanır. Örneğin, “Sunum yaparken herkes benim başarısız olduğumu düşünecek” gibi otomatik düşüncelerin yerine, “Bazı insanlar hatalarımı fark edebilir ama bu dünyanın sonu değil” gibi daha işlevsel düşünceler koymayı öğretir.

BDT, yapılandırılmış ve kısa süreli bir terapi sürecine sahiptir. Günümüzde birçok terapist tarafından benimsenen bu yöntem, özellikle kaygı bozukluklarının tedavisinde etkili bulunmuştur. Ancak, terapist seçimi yapılırken, alanında uzman ve deneyimli bir terapist ile çalışmanın önemli olduğu unutulmamalıdır.

Sonuç

Anksiyete, psikoloji biliminde sıklıkla ele alınan ve bireyin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen bir kavramdır. Psikanalitik terapi ekolü, anksiyeteyi bilinçdışı çatışmalar bağlamında ele alırken, bilişsel davranışçı terapi ekolü bireyin düşünce süreçlerine odaklanarak çözüm sunmaktadır. Hangi ekolün birey için daha uygun olduğu, kişinin terapiye bakış açısına, sürece dair beklentilerine ve terapist ile olan uyumuna bağlıdır. Yaşadığımız duygusal yoğunluklarla başa çıkmada, yargısız ve içten bir destek sunacak terapist seçiminde özenli olmak, ruh sağlığımız açısından büyük önem taşımaktadır.

Kaynakça

Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Beşinci Baskı (DSM-5). (2013). Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı’ndan, çev. Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara.

Boğday, H., AKTAN, Z. D., & YARDIMCI, E. Y. (2020). Anne kaygı düzeyinin ergen kaygı düzeyi üzerindeki etkisinde ergenin bilinçli farkındalık düzeyinin aracı etkisi. Gelişim ve Psikoloji Dergisi2(3), 81-100.

Işıkay, M. S. (2019). Aile danışmanlığında bilişsel davranışçı psikoterapi uygulamalarının ergenlerin sınav kaygısı ve iyi oluş düzeylerine etkisine yönelik deneysel bir çalışma (Master’s thesis, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Aile Danışmanlığı ve Eğitim Anabilim Dalı).

Manav, F. (2011). Kaygı kavramı.

Kavut, S. (2018). Karen horney ve nevrotik kişilik üzerine bir araştırma: Blue Jasmine örneği.

Özcan, Ö., & Çelik, G. G. (2017). Bilişsel davranışçı terapi. Türkiye Klinikleri3(2), 115-120.

Öztürk, M. O. (2001). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Ankara: Nobel Tıp.

Tuzcuoğlu, N. Psychoanalytic Theory and Properties. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi7(7), 275-285.

Türkçapar, M. H., & Sargın, A. E. (2012). Bilişsel davranışçı psikoterapiler: tarihçe ve gelişim. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi1(1), 7-14.

Yıldız, M., Sezen, A., & İ.Yenen. (2007). İlahiyat Fakültesi Öğrencilerinde Durumluluk Sürekli Kaygı Düzeyleri ile Akademik Güdülenmeler Arasındaki İişkinin İncelenmesi. D.E.Ü İlahiyat Fakültesi Dergisi, 213-239.

https://www.psikolog-istanbul.com/psikanalitik-terapi.html

https://psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/25/yaygin-anksiyete-bozuklugu

https://www.psikologofisi.com/psikolojik-hastaliklar/anksiyete-kaygi

https://www.psikonterapi.com/korku-ile-kaygi-arasindaki-farklar/

Hazırlayan: Psikolog Melikenur Kayaş


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir